Erdoğan: Arkeoloji alanında çok zengin, çok köklü bir mirasın sahibiyiz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu ve Arkeolojinin Altın Çağı Sergisi açılışında önemli açıklamalarda bulundu.
Burada konuşan Erdoğan, Türkiye’nin arkeoloji alanında da çok zengin, çok köklü bir mirasın sahibi olduğunu, bu hazineyi ortaya çıkarmanın, belgelemenin, ihtimamla korumanın ve yeni nesillere en güzel şekilde bırakmanın bu bakımdan son derece önemli olduğunu vurguladı.
Sahip olunan birikimin görünür kılınması ve tüm detaylarıyla korunup geleceğe aktarılmasına ecdadın büyük özen gösterdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk olarak Sultan Abdülmecid döneminde eski medeniyetlere ait eserlerin kültürel servet olarak görüldüğünü, muhafaza altına alınmaya başlandığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, takip eden süreçte 19. yüzyılın son çeyreğinde ise Asar-ı Atika nizamnamelerinin yayımlanmasıyla birlikte tarihî eserlerin korunması hususunun kanuni bir zemine taşındığını kaydetti.
Sultan Abdülhamid Han’ın izni ve iradesiyle 1891’de açılan, Osman Hamdi Bey ile kurumsallaşmasını tamamlayan Müze-i Hümayun’un, bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin sadece Osmanlı coğrafyasının değil, Doğu’nun da ilk modern müzesi olarak kayıtlara geçtiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, arkeoloji sahasındaki çalışmaların Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılan kararlı adımlarla daha da geliştiğini ve ivme kazandığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1930’lu yıllarda kurulan müzelerin, farklı yerlerde başlatılan kazıların ve üniversitelerde açılan arkeoloji kürsülerinin bu alandaki bilimsel çalışmaları bir üst noktaya çıkardığına dikkati çekerek ilerleyen dönemlerde geniş kapsamlı pek çok projenin hayata geçirildiğini aktardı.
Türkiye’nin gerek toprak yüzeyi gerekse su altı keşiflerinde dünya arkeolojisinde ilk sırada yer aldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mağara kazılarından Taştepeler Projesi’ne, höyüklerimizden klasik dönem kentlerine, Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı’ndan, Malazgirt Savaş Alanı araştırmalarına uzanan her çalışmayla Anadolu’nun kadim geçmişini farklı yönleriyle ortaya koyuyoruz.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023’te Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı arkeoloji çalışması olan “Geleceğe Miras” projesini başlattıklarını anımsatarak bu projeyle Türkiye’de arkeolojiye ayrılan kaynağı katbekat artırdıklarını dile getirdi.
Türkiye’deki kazı başkanlıklarının sayısını son 7 yılda 151’den 250’nin üzerine çıkardıklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
“Sadece 2024 yılında kazı çalışmaları için 2 binden fazla uzman, 3 bini aşkın çalışanla arkeoloji faaliyetlerine önemli bir istihdam desteği sağladık. Geleceğe Miras projemizin neticelerini de kısa sürede almayı başardık. Projenin en somut çıktıları, kazı sürelerinde kendisini gösterdi. Daha önce kazılar kısıtlı bir süre zarfında yapılıyor, kazı sezonu yaklaşık 90 günden oluşuyordu. Kazı alanının açılıp kapatılma süreçleri de göz önüne alındığında bu süre neredeyse 40-50 güne düşüyordu. Sağladığımız yeni imkânlarla kazı süresini 12 aya çıkardık. Şimdi hocalarımız hava şartları uygun olduğu müddetçe kazı çalışmalarını çok yönlü bir şekilde gerçekleştiriyor. Kalan süreyi ise bu çalışmaların akademik süreçlerine teksif ediyor.”
“Tarihî eserlerin iadesi için yoğun mücadele içindeyiz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem gönül coğrafyasında hem de dünyanın diğer bölgelerinde sahip çıktıkları kültür varlıklarının her birini ihya ederken ülkeden kaçırılan tarihî eserlerin Türkiye’ye iadesi için de yoğun bir mücadele içinde olduklarını belirtti.
Yurt dışına çıkarılan bu eserleri uzun yıllar süren bilimsel çalışmaların yanı sıra hukuki ve diplomatik girişimlerle ait olduğu topraklara, Anadolu’ya getirdiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
“2002’den bugüne tam 13 bin 291 tarihî eserin ana vatana iade edilmesini sağladık. Bu eserlerin sonuncusu olan ve tam 65 yıl önce ülkemizden kaçırılan Marcus Aurelius bronz heykeli şu anda sizlerin ziyaretine açıktır. Türk arkeolojisinin öncü isimlerinden merhum Jale İnan Hocamız bu kıymetli parçanın bulunması için kolları sıvayan ilk isimdi. Eseri bulmak tabii ki yeterli olmadı. Getirilmesi için çok daha çetin bir mücadele verildi. Uzmanlarımız heykelin bize ait olduğunu ispatlamak için kaidesini santim santim ölçtüler, silikon kalıplarını çıkardılar, aynı bölgedeki diğer eserlerden numuneler topladılar. Sonunda bu eseri yeniden ülkemize kazandırdılar.”