Aysel Tuğluk’un AYM’ye yaptığı başvuru hakkında açıklama geldi.
“Silahlı terör örgütü yöneticiliği” ve “Silahlı terör örgütü üyeliği” suçlarından tutuklu bulunan Aysel Tuğluk, Kocaeli Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden 14 Eylül 2017’de özel izinle çıktıktan sonra, hayatını kaybeden annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine katıldı. Ankara’daki cenaze törenine katılanlara yönelik düzenlenen saldırının ardından Tuğluk’un cenazesi, mezardan çıkarılarak Tunceli’ye defnedildi.
Bu olayın ardından Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, olayın provokasyonla gerçekleştirildiği ve cenaze yakınlarının defin işlemlerini engellemeye çalışan şüphelilerin olduğu belirtildi. Yapılan yargılamada, “İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” suçundan 6 sanık için 2 yıl 4’er ay, 5 sanık için 2 yıl 20’şer ay, 1 sanık için 4 yıl hapis cezası verildi. Ayrıca, “Hakaret” suçundan 3 sanık da 10 ay 15 gün ile 1 yıl 2 ay arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı.
Aysel Tuğluk, kararın ardından yapılan itirazda, olay anında orada bulunan HDP milletvekillerinin tanık olarak ifadelerinin alınmadığını, şüphelilere ilişkin çözümlemelerin yapılmadığını ve kolluk güçlerinin ihmaline dair gerekçelerin ikna edici olmadığını savundu. Ancak, yapılan itiraz reddedildi.
Daha sonra Tuğluk, defin işleminin engellenmesi ve cenazenin mezardan çıkarılması olayının soruşturulmasının devletin pozitif yükümlülüklerine uygun şekilde yürütülmediğini iddia ederek konuyu Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı. Tuğluk, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ve aile hayatının zarar gördüğünü iddia etti.
İçişleri Bakanlığı görüşünde, defin öncesinde ve sırasında alınan tedbirlerin yeterli olduğu, protesto grupları ile cenaze yakınları arasında fiziksel müdahalenin engellendiği, yargılanan sanıkların cezalandırıldığı ve soruşturmanın etkili bir şekilde yürütüldüğü belirtildi. Bakanlık, yapılan kararların Anayasa’daki hak ve özgürlükleri ihlal etmediğini savundu.
İddiaları inceleyen AYM heyeti değerlendirmesinde, “Tuğluk’un annesinin vefatının başvurucuda ortaya çıkardığı üzüntünün yanı sıra son görev olarak nitelendirilen defin işlemine bir grup tarafından engel olunması ve akabinde cenazenin mezardan çıkarılması nedenleriyle başvurucunun manevi bütünlüğünde meydana gelen etkinin derecesinin şiddetli olduğu açıktır. Dolayısıyla bazı şüphelilerce gerçekleştirilen söz konusu eylemlerin başvurucunun özel hayat alanına saldırı teşkil ettiği ve saldırının etkilerinin ağır olduğu değerlendirilmektedir” ifadelerine yer verdi.
“Somut olay özelinde özel hayata saygı hakkı bakımından yasal altyapının oluşturulduğu anlaşılmıştır” notunu düşen AYM heyeti, değerlendirmesinde, şu ifadelere yer verdi:
“Bununla birlikte somut başvuruya konu olan süreçte başvurucunun şikayeti üzerine Başsavcılık tarafından soruşturmaya derhal başlandığı, tüm görüntülerin elde edildiği, araç, telefon ve HTS kayıtlarının incelendiği, bu kapsamda kamera görüntülerinin çözümlenmesi ve bilirkişi raporu alınması gibi adımlar atılarak delillerin toplandığı görülmüştür. Soruşturma neticesinde verilen kararlar ile devamında bir kısım şüpheliler yönünden mahkumiyet kararı incelendiğinde, defin işleminin engellenmesi eylemini gerçekleştirilen kişilerin tespit edildiği, tüm delillerin ilgili dava dosyasına girecek şekilde toplandığı, tanıkların dinlendiği ve her bir şüpheli ya da sanık yönünden yapılan ayrı ayrı değerlendirmelerle sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Yine mahkumiyet kararı ile caydırıcı cezalara hükmedildiği, ortaya konulan gerekçelerin ikna edici nitelikte olduğu görülmektedir.”
AYM heyeti, olayın tüm boyutlarıyla aydınlatıldığını ifade ederek, “Söz konusu ceza soruşturması bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucu tarafından ileri sürülen gerçeklerin ve sorumluların belirlenmesi talebinin yerine getirildiği, olayın aydınlatıldığı, ulaşılan sonucun ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklandığı ve tüm ceza soruşturması ile kovuşturması sürecinin etkili bir şekilde tamamlandığı kanaatine varılmıştır. Yine başvurucunun soruşturma sürecinde usule ilişkin güvencelerden yeterli şekilde yararlandırıldığı anlaşılmaktadır. Neticede, somut başvuruya konu olan süreçte verilen kararların başvurucunun özel hayata saygı hakkının içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği, kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüğün gerektirdiği şartların somut olayda yerine getirildiği değerlendirilmiştir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20’nci maddesinde düzenlenen ‘Özel hayata saygı hakkı’nın ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır” ifadelerine yer verdi.
 
			













