Beyaz Saray’daki yoğun diplomasi Ukrayna’nın geleceğine yön verebilir.
Trump ve Putin’in 15 Ağustos’ta Alaska’da gerçekleştirdiği zirve, birçok çevredeki olumsuz beklentileri doğruladı: Ateşkes ilan edilmedi, yeni yaptırımlar açıklanmadı, dikkat çekici bir anlaşma yapılmadı. Bu tablo, Ukrayna ve Avrupa için kritik bir soruyu gündeme getirdi: Washington ve Moskova, Kiev’i dışlayan bir anlaşmaya mı hazırlanıyor?
18 Ağustos’ta Beyaz Saray’da yapılacak toplantı bu nedenle hayati önem taşıyor. İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Friedrich Merz ve diğer Avrupalı liderler, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin yanında olacak. Amaçları, Trump’ı iki noktada ikna etmek: Birincisi, Ukrayna’nın doğrudan katılımı olmadan Kiev’i bağlayacak bir anlaşma yapılmaması. İkincisi ise barış sürecinin, NATO’nun 5. maddesine benzer güçlü güvenlik garantileriyle desteklenmesi.
Fakat dengeler hassas. Putin, Donbas’ın tamamında egemenlik talep ediyor ve 2014’te ilhak ettiği Kırım’dan vazgeçmeyeceğini açıkça belirtiyor. Ukrayna ise toprak kaybını kabul edemez; hem anayasa bunu yasaklıyor hem de Zelenskiy defalarca ülkesinin toprak bütünlüğünden taviz vermeyeceğini söyledi.
Öte yandan uzmanlara göre, kısa vadeli bir barış bile kalıcı olmayabilir. Çatışmalar dursa dahi, Putin’in ordusunu yeniden kuracağı, silah üretimini hızlandıracağı ve birkaç yıl içinde yeniden saldırıya geçeceği öngörülüyor. Böyle bir senaryoda Rus birliklerine ilk karşı koyacak olanlar, NATO pilotları olabilir.
Bu nedenle Beyaz Saray’daki görüşme, yalnızca Ukrayna’nın değil, tüm Avrupa güvenlik mimarisinin geleceğini şekillendirecek kritik bir dönemeç olarak görülüyor.